Scientia, Fortitudo et Virtus (Bilgi, Cesaret ve Fazilet)
bilim politikaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilim politikaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2017

Yeteneği heba etmenin 1001 yolu!

Dünyamızda her yıl, binlerce parlak ve gelecek vaat eden üniversite mezunu genç insan iş gücüne katılır (tabi başta bir iş bulabilirse).
Bu gençler ortalamanın çok üstündeki zekaları ile ülkelerinin veya dünyanın en iyi üniversitelerinde yıllar boyunca hazırlanmışlardır.
Oldukça seçici ve rekabetçi lisans ve lisansüstü programları başarıp enstitü ve üniversitelerden mezun olan bu gençler, yaratıcılıklarını ortaya koyacakları bir iş yerinde yeterli fırsatı bulacaklarını umarlar.
Ancak onları tatsız bir sürpriz bekler!
Her ne kadar sahip oldukları bilgi, beceri ve donanım onların iyi bir iş bulmasında en büyük paya sahip olsa da, işe başladıklarında amirleri çoğu zaman onlardan bu yeteneklerini kullanmalarını beklemez ve bu parlak beyinler aptalca bulacakları rutin görevlerde tüketilirler.
Şansları varsa, yaratıcı ve zekalarını kullanabilecekleri riski yüksek, getirisi büyük bir işe başlayabirler. Ancak burada bile yapacakları en küçük hata, meslektaş ve patronlarının homurdanmasına neden olur.  Kurumdaki rutinin dışına çıkmamış arkadaşları terfi ederken, bu parlak zekalar ne yazık ki oldukları yerde sayarlar.   
Ülkemizde de ne yazık ki, yüz binlerce dolar harcanarak yurt dışına gönderilen yukarıdaki kalitede gençler, yurda döndüklerinde onları da buna benzer tatsız sürprizler beklemektedir!
Yurt dışında doktorasını almış, hatta doktora sonrasında bile bilmem kaç yıl yurt dışındaki saygın kurumlarda çalışarak bilgi ve tecrübe sahibi olmuş arkadaşlarımın yurda döndüklerinde akademik yetkinliklerinin dışında sayılabilecek rutin memuriyetlere verilerek nasıl heba edildiklerini bizatihi bilirim.
Şansları varsa, bir üniversitenin açtığı araştırma görevlisi kadrosuna atanabilirler. Bu sırada tabi, eğitimine Türkiye'de devam eden arkadaşlarının doçent ve hatta profesör olduğunu görürler. Çünkü, bizim gibi ülkelerde neyi bildiğin değil, kimi tanıdığın önemlidir. Dolayısı ile, kimisi merdivenleri tek tek çıkarken, kimisi asansörle çıkar.
Bu rutin memurluk, zaman kaybı ve geriye düşmüşlük onları mesleklerinden iyice soğutur ve yaşanacak maddi-manevi kayıplar tüm bunların üzerine tuz-biber olur ve kafayı yememişler ise hallerine şükrederler.
Bu, genel olarak çoğu dünya ülkesinde böyle. Bu nedenledir ki, dünyanın çivisi çıkmış!
Dolayısı ile yer yüzünde bilim, teknoloji, ekonomi, demokrasi, entelektüellik, mutlu insanlar topluluğu olarak gıpta ile bakılabilecek kaç ülke var? Bazılarınız, belki nüfusu birkaç milyon, toprağı bol, kaynakları zengin birkaç ülkeyi düşünebilir.
Ancak, bana göre böyle bir masal ülkesi! yok.

12 Ocak 2017

İki genç Türk bilim insanına Amerika’nın en büyük bilim payesi

İki Türk-Amerikan Bilim İnsanı, Amerikan Başkanlığının Bilim Adamları ve Mühendisler için Erken Kariyer Ödülü (PECASE) ile ödüllendirildi.  Bu yıl toplam 102 kişiye verilen ödülü alanlar arasında University of Miami’den Nurçin Çelik ve Northwestern Üniversitesi’nden Sinan Keten de bulunuyor. Her ikisi de Savunma Bakanlığı tarafından ödüle aday gösterildi. Ödül, Birleşik Devletler Hükümetinin bilim ve mühendislik alanındaki üst düzey çalışmalara verdiği en büyük ödül niteliğinde.
Nurçin Çelik, Mühendislik Fakültesinde yardımcı doçent olup, araştırma alanları dinamik veri tabanlı çok ölçekli uyarlamalı simülasyonlar, karmaşık sistemlerin modellenmesi ve kontrolü, akıllı örnekleme algoritmalarıdır. 
Sinan Keten, Northwestern Üniversitesi Makine Mühendisliğinde doçent olup, araştırma alanı nanoyapılı polimerik malzemelerdir.
1996 yılından beri verilen bu ödülü daha önce alan Türk araştırmacılar ise:
Yıl        İsim                    Çalıştığı kurum                 Aday gösteren kurum
2017     Nurcin Celik        University of Miami          Department of Defense
2017      Sinan Keten        Northwestern University   Department of Defense
2012      Ahmet Yildiz      Berkeley                             NSF
2011      Nihal Altan-Bonnet     Rutgers                      Department of Health
2010      Hatice Altug         Boston University            NSF
2010      Aydogan Ozcan    UCLA                               Department of Defense
2009      Ilke Arslan            UC Davis                          Department of Energy
2007      Bahar Biller           Carnegie Mellon University       NSF

11 Aralık 2016

PISA testinden neden çuvalladık?

pisaTürkçe karşılığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirmesi Programı olan PISA, 3 yılda bir OECD ülkelerindeki 15 yaşındaki öğrencilerin bilgi ve becerilerini test etmektedir. PISA testinde öğrenciler fen, matematik, dil bilgisi (okuduğunu anlama) konularında değerlendirilir.
En son test 2015 yılında yapıldı. Bir sonraki 2018 yılında.
Bu test geçen yıl 35’ini Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) ülkelerinin oluşturduğu toplam 72 ülkede yapıldı. PISA testi 15 yaşındaki yaklaşık 30 milyon öğrenciyi temsil eden ve yarım milyondan fazla öğrencinin katıldığı uluslararası kabul görmüş bu testtir. Test iki saat sürmekte ve öğrencilerin sadece bilgilerini değil aynı zamanda beceri ve analizlerini test etmektedir.
Yani demem odur ki, bizdeki bilgi hamallığına dayanan, kuru test sorularının ezberlendiği ve sınav sonrası unutulduğu bir eğitim sisteminden gelen çocukların yapabileceği türden sorular değil bunlar.
Bırakın 15 yaşındaki öğrencilerimizi, acaba diyorum biz eğitmen ve öğretmenler bu soruları verilen sürede çözebilir miyiz?
Dolayısı ile sonuç beklendiği gibi…
Geçen yıl yapılan PISA test sonuçları yeni açıklandı ve 72 ülke arasında 50. olduk!!! Daha da kötüsü 35 OECD ülkesi arsında sondan 34. olduk.
Daha önceki yıllardaki durumumz da pek farklı değil. İşte size her 3 senede bir yapılan PISA testinde 2003 yılndan beri olan durumumuz:
pisa-test
Eh. ne kadar para o kadar köfte…
Ülkelerin gayri safi milli hâsılalarından eğitim, bilim ve AR-GE’ye ayırdıkları bütçeler konusundaki bir yazımı burada okuyabilirsiniz…
Öğrencilerin bol bol deney ve gözlem yapabilecekleri laboratuarlar donatacaksın. Öğrenciler öğrendiklerini ve merak ettiklerini orada test edecekler. Bunun için de para gerekir. Ticari kaygının hat safhada olduğu vakıf üniversitelerinde deney, AR-GE isteyen bölümlerin neden yok denecek kadar, "bol laf, az iş" üretmeye dayalı bölümler açısından ise bir enflasyonun olduğunu biliyoruz. 
Fikir vermesi için 2015 sorularından BİLİM (FEN) konusundaki bazılarını burada veriyorum: iyi kafa patlatmalar…

16 Ekim 2016

Bilimin Zengin Ettiği Ülkeler: Bilime Dayalı Ekonomiler

Bilim, araştırma-geliştirme ve inovasyon için ülkelerin gayri safi milli hasılalarından ayırdıkları paylar sürekli bir artış trendi izliyor. 

Daha önce bilime yatırımı gereksiz gören, param varsa her şeyi alırım diyen ülkeler bile, bu durumun ülke ekonomisi için sürdürülebilir olmadığını görmüş ve bilime ayrılan bütçelerini son 10 yılda 2 hatta 3 kat arttıranlar olmuştur.

Aşağıda, Eylül 2016 Nature dergisinden aldığım bazı grafik resimler var ki söyleyecek fazla söze ihtiyaç duymuyor. 

Başlıklar halinde başlayalım:

10 YILLIK BÜYÜME (2003-2013)
Normalde bilime büyük paralar yatıran Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın Gayri Safi Milli Hasılasından (GSMH) bilime ayırdıkları pay bir doyum noktasına varmış gibi görünüyor. 2003-2013 arasında bilime ayrılan bütçelerde en büyük artış Doğu Avrupa, Asya ve Latin Amerika'da olmuş:
2003-2013 arasında ülkelerin GSMH'ından bilime ayırmış oldukları bütçelerdeki artış. En koyu olanlar en büyük artışı gösteriyor. Buna göre, ülkemiz bilime ayırmış olduğu payda en yüksek artışı yapan  4. ülke olarak görünüyor. Bu 10 yıllık sürede bilime ayırdıkları bütçeyi en çok arttıran ülkeler ise Çin, Mısır ve İsrail. (Büyütmek için resmin üzerini tıklayınız)
GEZİCİ BİLİM ADAMLARININ ÜRETKENLİĞİ
Global Bilim projesi kapsamında 16 ülkede yapılan araştırma, başka ülkede okuyan veya çalışan ve daha sonra ülkesine dönen bilim insanlarının, yerlilerden daha üretken olduklarını, daha çok makale yapıp, daha çok atıf aldıklarını göstermektedir:
(Büyütmek için resmin üzerini tıklayınız)

4 Trilyon Dolar: Top 500 global şirketin bir yılda araştırma-geliştirmeye ayırdığı bütçe.
8.49 Milyon: Dünyadaki bilim insanlarının sayısı.

AR-GE LİDERLERİ
GSMH'dan araştırma-geliştirmeye en büyük payı ayıran ilk 30 ülke (en son veriler):


ÜLKEMİZE GELİNCE...
En yukarıdaki Nature grafiğinden de görüleceği gibi, Türkiye 2003-2013 arasında bilime ayırmış olduğu bütçede en yüksek artışı yapan 4. ülke konumunda. Ancak 10 yıl öncesine göre, bilim bütçesini en çok arttıran ülke olsak da, AR-GE harcamalarımızın gün itibarı ile % 1 dolaylarında olmasından dolayı ilk 30 ülke arasında henüz yokuz. Çünkü bu 30 ülkeden en düşük Ar-Ge harcamasına sahip Birleşik Arap Emirlikleri'nin bu oranı % 1.75. İlk üç ülkede ise bu oran % 3'ün üzerinde.

Ancak,  2004 yılında %0.52 olan bu oranın 10 yıl içinde ikiye katlanarak %1'e gelmiş olması da büyük bir yönelimi gösteriyor. 

Demek ki, bizler de paranın her şey olmadığını, uzun vadede bu dünyada yaşamak ve söz sahibi olmak istiyorsak kendi göbeğimizi kendimizin kesmesi gerektiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu bile büyük başarı...

31 Ağustos 2016

Yazdıkları Anlaşılmayan, Söyledikleri Saçma Bulunanlar: Bilim İnsanları!

Halkın ve politikacıların gözünde bilim insanları genellikle uçuk-kaçık fikirleri olan, üstü başı dağınık, ne dedikleri anlaşılmayan "tuhaf!" insanlardır. 

Elinde Bond çanta, yazın 40 derece sıcağında bile takım elbise giyip kravat takıp caka satan, kafaları boş ancak ağızları laf dolu, yalaka, takkıyeci ve şarlatanlar ise el üstünde tutulur ve tüm devlet kademelerinde virüs gibi çoğalıp kurumları ve ülkeleri avuçları içine alırlar.

Peki böyle bir duruma sebep olan ne?


Öz eleştiri yaparsak, bütün bunlara sebep olanlar yine büyük çapta bilim insanlarının kendileri (Bilim insanlarının neden güvenilirliğini ve saygınlığını yitirdiğine dair bir yazımı burada okuyabilirsiniz).


Konuşmaları ah, ıh uhlarla dolu, yazdıkları kendi meslektaşları tarafından bile anlaşılmayan bilim insanları, toplumların başta bilim olmak üzere diğer politikalarına nasıl yön verebilirler. 


Dolayısı ile ülkelerin bilim politikalarını da bilim insanları değil, filim insanları ve politikacılar belirler. 


Politikacılar ve kanun yapıcılar sadece çeşni olsun diye yanlarına "danışman" adı altında ancak hiç danışmadıkları birkaç bilim insanı alırlar ve böylece en azından görüntüde durumu kurtarmış olurlar. Sözüm ona bu danışmanlar ise beşinci sınıf bir politikacı veya yöneticinin yanında yağdanlık gibi durmayı içine sindirirler.


Bilim insanlarının kendi mesleklerini, adı yöneticilik! olan basit bir memurluğa tercih etmeleri ise kendileri hakkındaki bu algının devam edeceğini göstermektedir. Bu konudaki bir yazımı burada okuyabilirsiniz.


Bu nedenledir ki, dünyamızın adeta her konuda çivisi çıkmış.