Scientia, Fortitudo et Virtus (Bilgi, Cesaret ve Fazilet)
rektör seçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rektör seçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Nisan 2016

Bir Üniversitede Yönetim Nasıl Olmalı? Nasıl Olmamalı?

Bir üniversiteyi İYİ veya SIRADAN yapan yönetimsel özellikler vardır. Önce sıradan olanlarla başlayalım...

  • POPÜLİZM: Yöneticileri tarafından popülist politikalara kurban edilen üniversiteler sıradan olmaya mahkumdur. Yukarıdan "tak" diye emredilince, gerçeklerini hiç göz önüne almadan aşağıda "şak" diye yapan üniversiteler sıradan üniversitelerdir. Örneğin, araştırmaya giden zamanı da hesaba kattığınızda, akademik kadrosu en fazla 4 bin öğrenciye eğitim verebilecek seviyede olan bir üniversiteye 40 bin öğrenci alırsanız, o üniversite sıradan olur. Orada ne araştırmadan ne de eğitimden bahsedilebilir. Bu konudaki bir yazımı burada okuyabilirsiniz. 
  • YERELLEŞME: Akraba evliliği zararlıdır! Bu durum üniversiteler için de geçerlidir. Bir üniversitede çalışanların (ve okuyanların) % 20'sinden fazlası lokal ise, bırakın o üniversitenin dünya üniversitesini olmasını, ulusal bile olamaz. Olsa olsa bir şehir üniversitesi! olur. Adına üniversite demek bile uygun olmaz. Bu konudaki bir yazımı burada okuyabilirsiniz.
  • ESNAF KAFASI İLE İDARE: Para her şey değildir. Cepleriniz para ile dolup taşabilir, ancak insan kaliteniz, entelektüel seviyeniz dibe vurmuşsa, bırakın dünya üniversiteler ligini, kendi ülkenizin üniversiteler ligine bile giremezsiniz. Amatör ligde çakılır kalırsınız. Ülkenin parası ile çok güzel binalar yapmak, içini WiFi, bilgisayar ve pahalı makinelerle donatmak sizi iyi bir üniversite yapmaz. En azından kampüsünüzdeki teknolojilerin bir kısmı kendi araştırma enstitülerinizde ve laboratuarlarınızda bizatihi bilim insanlarınız tarafından üretilmelidir. Yoksa parası bol bir köy ağası da, istediğiniz teknolojiyi satın alıp tarlasına kurabilir. Ve bu tarla, ülkenin bilmem en büyük ne tarlası olabilir.
  • TANITIM: Web sayfaları, kataloglar, basın büroları bir üniversitenin dünyaya açılan pencereleridir. Bu pencerelerde, üretilen bilim değil de yöneticilerin boy boy fotoğrafları ve misafir ağırlama haberleri sergileniyorsa bu sizi sıradan bir üniversite yapar. Unutulmamalıdır ki, en iyi üniversiteler akademisyenlerin kendi rektörlerinin adını bile bilmediği üniversitelerdir.
  • SOSYAL MEKAN: "Aslan yattığı yerden belli olur". Kampüsü olmayan bir üniversiteyi üniversiteden saymak abesle iştigaldir. Sadece kuru binalardan oluşan üniversiteler olsa olsa birer dersane olur. Ancak, kampüsü olup da, o kampüste sadece insanların sık kullandıkları alanları temiz tutan, geri kalan kısımlarında ise insan boyunda otların bittiği dağ başı görünüm sizi sıradan üniversite yapar. Bir misafiriniz geldiğinde, akşam nerede ağırlayıp bir sohbet edebiliriz endişesinin yaşandığı, akademik ve idari elemanlarına hapishane gardiyanlarının mahkumlara layık gördüğü tabldot içinde yemek sunan aş evleri!'ni layık gören üniversiteler sıradan üniversitelerdir. Kampüse giren otobüs ve minibüs duraklarının yerine bile kendisi karar veremeyen, bunları belediyelerden bekleyen ve bu nedenle kaza ve ölümlerin an meselesi olduğu üniversiteler sıradan üniversitelerdir. Milyon liralarla binalar yapan, ancak bu binaların önündeki tabelaları pastan okunmayan, tuvaletleri damlayan, gözden uzak köşelere çöplerini yığan üniversiteler sıradan olamaya mahkumdur. 
  • YÖNETİCİLER: Sadece seçim zamanları yaklaştığında kampüsün işlek yerlerinde tur atarak, oy avcılığı yapan yöneticiler iyi bir üniversite yapamazlar. Akşama kadar gelsin çaylar-gitsin kahveler, iş adamları ve para babaları ile oturup kalkanlar, hali hazırdaki işini değil de görev süresi bitince ne olacağı endişesi taşıyan ve bunun için yatırım yapan, ancak akademisyenlerine bir randevu verme nezaketi bile göstermeyen yöneticiler üniversitelerini sıradan yaparlar.
  • KADROLAŞMA: Bu konudaki yazımı burada okuyabilirsiniz.
  • SİYASET: Siyasetçilerin her dediğini yapmayacaksınız, ancak onlarla iyi geçineceksiniz. Kraldan çok kralcı olmayacaksınız ve siyaseti siyasetçilere bırakacaksınız. Sabah-akşam siyasetle çenelerin yorulduğu bir üniversite bilim yapmaya, ürün üretmeye enerji bulamayacaktır.

Gerçek (İYİ) bir üniversitenin özelliklerine gelince... 

Yukarıdakilerin tersini yapan üniversiteler iyi üniversitelerdir.

7 Ocak 2016

Üniversitelerimizin Geri Kalmışlığındaki En Büyük Neden: Rektör Atamaları, Akademik ve Diğer İdari Kadroların Belirlenmesi

Doktoramı yurtdışında yapıp yurda döneli 20 yıl olmuş. Bazen bakıyorum da, bölümümüzdeki özellikle 1. sınıf öğrencilerinin çoğu henüz 20 yaşında değil. Yani, kısaca yaşlanmışız!… Bu 20 yıl içinde, kendi üniversitemde birkaç rektör ve birçok akademik ve idari eleman gördüm. Tabii kendim de bunlardan biriyim.

Peki 20 yıl öncesine kıyasla, Türkiye’deki üniversiteler gün itibarı ile istenen seviyede mi?

Üniversite sayısına bakarsak göz alıcı bir değişim: 1996 yılında 60 olan üniversite sayısı 3 katından fazla artarak bugün 193 olmuş.

Peki, ülkelerin yüksek bilim ve teknolojisini üreten ve dolayısı ile ekonomilere yüksek katma değer sağlayan üniversiteler ülkemizde aynı görevleri hakkı ile yerine getirebildi mi?

Cevap: En iyimser ifade ile “Belki bir arpa boyu yol aldık”.   Kötümser cevapta ise bu cümle “almadık” yüklemi ile bitecekti.

Gözlemlerime göre, üniversitelerimizin bu acınacak durumda kalmalarında en büyük sebep üniversitelerin yine kendileri… Peki nasıl?

Liyakate göre değil; yalakalık, dirsek teması, sadakate göre her şeyi ölçüp biçmemiz.

Başlayalım…

Amerika’nın en saygın 8 üniversitesinin bulunduğu “Sarmaşık Ligi” üniversiteleri ve genel olarak diğer üniversiteleri akademik ve idari kadrolarını nasıl doldururlar?

Objektif ilanlarla. Hem de bu ilanlara sadece Amerika’da yaşayanların başvurması da gerekmez. Kendine güvenen tüm dünya insanları başvurabilir.

Örnek: Harvard Üniversitesi.

Rektör seçimi için bir “aday belirleme komitesi” oluşturur ve bu komite NATURE ve SCIENCE gibi “etki faktörü” 40 olan dergilerde ilana çıkar. (Hemen şunu belirteyim, tamamı ülkemiz bilim insanlarından oluşan ve ülkemizde yapılan bir çalışmaya dayalı bu dergilerde yılda ya bir yayın görürsünüz ya da görmezsiniz (bkz. Web of Science)).

Aday Belirleme Komitesi başvuruları değerlendirir ve seçilen 3-5 potansiyel rektör adayı üniversitenin Mütevelli Heyeti önünde projelerini ve projelerindeki hedeflere nasıl ve ne zaman ulaşabilecekleri konusunda sunum yaparlar. Böylece Mütevelli Heyeti üniversiteyi geleceğe taşıyacak sorumlu bir rektör atar (Amerika’da “Rektör” terimi kullanılmaz. Bunun yerine, “Üniversite Başkanı” terimi kullanılır). Rektörün görevde kalması, onun başlangıçta kabul gören hedeflerine ne derece vardığı ile doğrudan ilişkilidir ve uygun görülmezse normal süresi bitmeden görevi biter.

Göreve böyle gelmiş rektörler tabi ki, hedeflerine ulaşmak için en iyi bilim adamlarını devşirme ve en yetenekli ve vizyoner yöneticilerle yol almaya çalışırlar. Bunun için, her derecede akademik kadro için ilanlar yukarıda belirttiğim gibi yapılır ve ilgili herkes başvurabilir. Böylece, Amerika’nın hemen her üniversitesi idari ve akademik olarak kozmopolit, heterojen bir yapı gösterir ve her eyalet ve hatta her milletten bilim insanının rekabetçi çalışmasına ortam sağlar.

Bu durum; bizde dirsek teması ve sadakate dayalı olarak gerçekleşen ve “belli bir adayın çalışmasına” göre ilanların yapıldığı sisteme hiç benzemez. Unutmayalım ki “bilimsel seviyeye” değil de, bu tür neredeyse “adayın ayakkabı numarasına” göre yapılan alım ve atamalar ile "evrensel" değil "lokal" şehir üniversiteleri yaratırız. Öreneğin, kendi üniversitemde akademik personelin bile % 50 kadarının Malatya'lı olduğuna bahse girerim. Bu durum, kurumlarda hemşehriciliğe, tembelliğe, çürümüşlüğe sebep olur ve ilk önce o kuruma, uzun vadede ülkeye zarar verir.

Sonra oturup kara kara düşünürüz: Neden bir iPhone üretemiyoruz? Neden Nature ve Science’ta yayın yapamıyoruz? Neden yüzlerce insanın alın teri ile üretilen 1000 gömleği satarak eloğlundan sadece 1 adet yüksek teknoloji ürün alabiliyoruz? Neden hiçbir üniversitemiz dünyada ilk 100'e girmiyor? Neden? Neden? Neden?

Önümüzdeki 20 yılda umarım bu NEDEN'ler yok olur veya en azından sayıları azalır...